GARP HOTEL

Garp Hotel

Sultan Dağları’nın kuzey eteklerine yerleşmiş “Akşehir Evleri” 150 yıllık tarihi ve kültürü günümüze taşırken, “Garp Hotel” doğa ile tarihin kucaklaştığı bu mahallenin sokaklarında oynayan haşarı bir çocuktur adeta.

Otelin adı, kurtuluş savaşımız sırasında Akşehir’de taaruz hazırlıkları yapan Batı (Garp) Cephesi Karargahına ithafen verilmiştir. Garp Hotel şehirdeki tarihi ve kültürel mekanların yanıbaşındadır.

“Nasrettin Hoca Etnografya Müzesi” 100 m. “Eski Kilise” 230 m. “Seyyid Mahmut Hayrani Türbesi” 300 m. “Taş Medrese Taş Eserler Müzesi” 650 m. “Batı Cephesi Karargâhı Müzesi” 1 km. yakınındadır. Kent ormanı ile komşu olan Garp Hotel’de sabahları kuş sesleri ile uyanıp, Sultan Dağları’nın temiz havasını içinize çekebilirsiniz. Dilerseniz Akşehir’deki tüm tarihi mekanlara yürüme mesafesinde olan otelimizin orman manzaralı bahçesinde dinginliğin keyfini çıkarabilirsiniz.

“Gülmecenin Başkenti” ikliminden ilham alan Garp Hotel’in tasarım konsepti oyun teması ekseninde şekillenir. Felsefesinde strateji ve zeka olan geleneksel oyunlarla dekore edilmiştir. “Garp Hotel”in her köşesinde konsepte vurgu yapan özel tasarım mobilyalar, yöresel kültürümüzden izler taşıyan dekoratif aksesuarlarla karşılaşabilirsiniz.

Konuklarımızla paylaşacağınız oyunlarımızın yanı sıra sizler için hazırladığımız sürprizlerimizle farklı bir deneyim yaşayacaksınız.

1300 m2 alan üzerine yerleşen Garp Hotel’in tarihi binası modern mimari tasarımla eklektik tarzda restore edilmiştir. Seçkin kalitede dizayn edilmiş 11 sigara içilmeyen misafir odası bulunmaktadır. Yerden ısıtma sistemi, özel tasarım klima, retro tarz minibar, elektrik prizli safe box, Led TV, çay-kahve ikramı, ücretsiz wireless internet gibi oda donanımları konforunuz için hazırlanmıştır.

Yöresel ürünlerden derlediğimiz özel kahvaltımızla güne başlayabilir, gün boyunca Garp Hotel sunumuyla yerel lezzetlerin tadına bakabilirsiniz.

Otel misafirlerimiz için otoparkımız bulunmaktadır. Dilerseniz bahçemizdeki business corner’da internete bağlanabileceğiniz bir bilgisayar da bulabilirsiniz.




Akşehir Tarihi

Akşehir‘de ilk yerleşimlerin Neolitik çağda başladığı, bölgede yapılan yüzey araştırmalarından anlaşılmaktadır. Bunu izleyen Kalkolitik, Eski, Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri sıralanabilir. Tarih boyunca Anadolu’da yaşayan bir çok uygarlığın önemli merkezleri bu topraklar üzerinde yer almıştır. Bunun nedeni birçok ticaret yolu üzerinde oluşudur.

Akşehir toprakları üzerinde yaşamış olan kültürler düşünüldüğünde, Akşehir’in bir kültür mozaiği olduğu söylenebilir. Bu mozaik içerisinde Akşehir topraklarında, günümüze kadar ayakta kalabilmiş tek Osmanlı Camii ’si olma özelliğini, Hasan Paşa tarafından 1510 yılında yaptırılan İmaret Camii taşır. Akşehir bünyesinde, Anadolu Beylikleri ’ne, Osmanlı İmparatorluğu’na ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına ait sivil mimari örnekleri ile geleneksel el sanatları örnekleri oldukça yaygındır.

Akşehir’in çevresinde bulunan höyüklerde yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen gaga ağızlı testiler, M.Ö. 1600 – 1178 yılları arasında Anadolu’da varlığını sürdürmüş olan Hitit uygarlığına aittir.

Batıdan gelen deniz göçleri ve istilalar sebebiyle gücünü yitiren Hititlerin yerini Frigyalılar (Phrygia) alır. Akşehir Arkeoloji Müzesi bahçesinde sergilenen aslanlı Kybele heykelleri o dönemin izlerini taşımaktadır. Frigyalılar gibi Lidyalılar da Çanakkale Boğazından, Küçük Asya’ya girmiş ve Kızılırmak’a kadar bu bölgeyi, siyasi hâkimiyeti altına almışlardır. Pers Kralı I. Darius tarafından yaptırılan ‘Kral Yolu’ da Akşehir’den geçer. Lidya Kralı Kraisos, Pers Hükümdarı Darius’a yenilince, Lidya ve Frigya toprakları, Pers egemenliğine girer. Böylece Akşehir, İ.Ö. 547/546 yıllarında, Perslerin siyasi egemenliği altına girmiştir. Akşehir’deki Pers ve Helenistik dönem egemenliklerini sırayla Roma ve Bizans egemenlikleri takip eder. Bizans’ın uç şehri olan Akşehir, önce Emeviler’in sonra Abbasilerin, Bizans ile olan savaşları sırasında taraflar arasında sürekli el değiştirir. 1071 yılında, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun hükümdarı Alparslan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen ile yaptığı savaştan galip çıkmasının ardından, Anadolu’da bir Türkleşme hareketi başlar. Anadolu'ya yayılan Türkler, Kutalmışoğlu Süleyman Şah komutasında kenti almışlardır. Haçlı Seferleri, Selçuklu taht kavgaları, Moğol istilası sıralarında sürekli savaşlar yaşayan Akşehir (Akşar) büyük yıkımlar yaşamak zorunda kalmıştır. 1381 yılında Padişah Murat Hüdavendigâr 'a satılarak Osmanlı egemenliğine girer. Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidinin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Bu mescit Osmanlı döneminde Akşehir’i önemli bir bölge haline getiren yapılardandır. Fetret Devrinde kısa bir süre Karamanoğulları’nın eline geçen Akşehir, Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1467 yılında fethedilir ve Cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı hâkimiyeti başlar. Osmanlı İmparatorluğu Dönemlerinde, Akşehir’in yüzyıllar boyunca gördüğü yağma ve istila sona erer. Şehir uzun yıllar ticaret yollarının kavşağı konumunda bulunması nedeniyle, ilk kez bu dönemde avantajlı duruma gelmiştir.

Batı Cephesi Karargâhı 15 Kasım 1921’de Akşehir’e nakledilir. 24 Ağustos 1922 tarihine kadar sürecek olan dokuz ay on günlük süreç içerisinde taarruz hazırlıkları Akşehir ’den yönetilir ve planlar burada yapılır. Silahlar ile cephaneler arasta dükkânlarında imal edilir. Garp Cephesi Kumandanı İsmet (İnönü) Paşa sürekli Akşehir’de kalarak hazırlıkları yönetir. MMustafa Kemal (Atatürk) Paşa hazırlıkların durumunu denetlemek üzere farklı tarihlerde Akşehir’e gelir. Nihayet 24 Ağustos 1922 sabahı Batı Cephesi Karargâhı, cepheye gitmek üzere Akşehir’den ayrılır. Akşehir’in, Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulmasında ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında oynadığı rol büyüktür.

Yukarıda bahsi geçen bütün kültürel zenginlikler, ziyaretçiler için Akşehir’i oldukça ilgi çekici bir tarihi merkez kılar. Bütün bu kültür mirasına ek olarak, ince zekâsı ve düşündürücü mizah anlayışı ile Türkiye topraklarının ötesinde evrensel bir kimliğe sahip olan Nasreddin Hoca’nın da burada yaşamış olması Akşehir’in değerine değer katan unsurlardan biridir. Nasreddin Hoca’nın türbesi de bu kültür mirasının önemli bir parçasıdır.

Akşehir, farklı tarihsel dönemlere ait kültürel zenginlikleri görebileceğiniz üç ayrı müzeye ev sahipliği yapmaktadır. “Nasrettin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi”, “Taş Medrese Taş Eserler Müzesi”, “Batı Cephesi Karargahı Müzesi”

Akşehir’in doğal güzellikleri arasında saydığımız Akşehir Gölü sonbahar ve kış aylarında birçok farklı kuş türüne ev sahipliği yapması sebebiyle kuş gözlemciliği yapan ziyaretçilerin uğrak yeridir. Sultan Dağları eteklerindeki Akşehir konumu itibariyle yamaç paraşütü için de oldukça uygundur.